Şekil 15. İşaret dili.
1- İşaret Destekli Eğitim Yöntemleri:
a. İşaret Dili
El ile yaratılan ve ulusal veya yerel işaretleri kullanan görsel bir iletişim sistemidir (Şekil 15). Konuşma dilinden farklı ve kendi gramer kuralları olan bir dildir. İşaret dilini ana dil olarak öğrenen çocuklar, daha sonra konuşma dilini ikinci bir dil, yabancı bir dil olarak algılamakta ve buna bağlı olarak konuşma güçlükleri çekmektedirler.
İşaret dili kullananlar, konuşmayı anlayabilmek için görsel uyaranları temel olarak kullanırlar. Bu sebeple, işitme cihazı kullanıyor olsalar da, dikkatlerini işitmeye değil görmeye verdikleri için dinlemeyi öğrenememektedirler. Bu dezavantaj tüm işaret desteği kullanan ve bu yolla görsel algı gerektiren sistemler için geçerlidir.
b. Parmak Alfabesi
Alfabedeki her harf karşılığı parmakların değişik pozisyonlar alması ile sözcüklerin ve cümlelerin ifade edilmesidir. Çocuklar yazmayı öğreninceye kadar kullanılması çok sınırlı olan bir yöntemdir.
c. Tüm (Total) İletişim
Tüm iletişim, dil ediniminde kullanılmakta olan sözel, işitsel, yazılı ve işarete dayalı tüm yöntemleri kullanmaya dayanan bir eğitim yöntemidir. Bu yöntemi savunanlar, ileri ve çok ileri derecede işitme kaybı olan çocukların görme duyusu ile işaretler, dudak okuma, yazı gibi yöntemler ile desteklenmesi gerektiğini düşünerek, işitme engelli çocukların eğitiminde tüm yöntemlerin bir arada kullanılması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Çocuğun başarılı olabilmesi için hem anne ve babalar, hem de öğretmenler işaret dili eğitimi almalı ve bu becerileri etkili bir şekilde kullanabilmelidir.
2- İşaret Desteksiz İletişim Yöntemleri:
a. Doğal Sözel-İşitsel Yöntem
Bu yöntem ile işitme engelli çocuklar işiten çocuklar gibi ana dillerini kazanabilir ve işiten çocuklardaki dili kazanma süreçlerini gecikmeli de olsa takip edebilirler. İşitme kaybı olan çocuklar çevrelerindeki bireylerle anlamlı etkileşim yolu ile dillerini geliştirebilirler.
Çocuklara sağlanan uygun işitme cihazları çocukların dili belli ölçüde normal işiten bireyler gibi algılamalarına yardımcı olabiliyorsa, bu çocuklar yavaş da olsa normal işiten bireyler gibi dili kazanabilir. Bu yöntem, konuşma dilini doğrudan kalıplarla öğretmek yerine, doğal yaşantılar içinde işitsel algının geliştirilmesine olanak sağlamaktadır. İşitme cihazı kullanılması bu yöntemde büyük önem taşımaktadır.
b. İşitsel Yöntem
Tek duyu (işitme duyusu) kullanılarak iletişimin öğretildiği yöntemdir. Doğal işitsel-sözel yöntemde olduğu gibi çocuğun doğal ortamda dili kazanması sağlanır. Bu yöntemde de işitme cihazlarının önemi büyüktür. Ancak, farklı olduğu nokta, çocuk ile iletişim sırasında sadece işitme duyusunu geliştirici etkinlikler ve iletişim yöntemlerinin tercih edilmesidir. Bu yöntemde dudak okuma, parmak alfabesi gibi yöntemler dinleme becerisinin gelişimini engellediği düşünüldüğü için kullanılmaz. Çocuk ile iletişimde sadece işitme duyusu kullanılır.
L- İşitme Kayıplı Çocuğun Sosyal Çevresine Uyumu
Çocuğunuz işitme kaybından dolayı, çevresindeki bazı durumlara uyum sağlamakta güçlükler yaşayabilir. Arkadaşları gibi rahat duya madığı ve iletişim kuramadığı için bazı kuralları öğrenemez. Bu durumlar da, çocuğunuzun bazı problemler yaşamasına yol açabilir. Anne-baba olarak çoğunlukla bu durumların farkında olursunuz ve bu yüzden çocuklarınıza aşırı ilgi ve koruma sağlamaya çalışabilirsiniz. Sağladığınız bu ilgi ve korumanın aşırı olmamasına özen gösterebilmek sizin elinizdedir. Çocuğunuzun başarabileceği işlerde bile ona yardımcı olmaya çalışmanız, çocuğunuzun kendisini yetersiz hissetmesine yol açabilir. Bu yetersizlik hissi de, çocuğunuzun size bağımlı hale gelmesine sebep olur ve kendi başına bir iş yapamayan bir çocuk olabilir.
Çocuğunuzun içinde bulunduğu çevreye uyum sağlayabilmesi için bazı ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulması oldukça önemlidir.
Bu ihtiyaçlar 3 başlıkta açıklanabilir:
1. Kişiler Arası İletişim: İşitme engelli bir çocuğun konuşma becerilerinin yaş düzeyinin altında olması beklenen bir durumdur. Bu durumun sürekli olmaması ya da mevcut konuşma becerilerinin gerilememesi için anne-babalara önemli görevler düşmektedir. Çocuğunuzla mümkün olduğunca sık ve olumlu iletişim kurmaya çalışmanız, çocuğunuzun hem sizinle, hem de başka yetişkinlerle iletişiminde çok daha rahat hissetmesini sağlayacak ve sizleri örnek alarak uygun iletişim becerilerini geliştirmelerine yardımcı olacaktır. Çocuklar 3-6 yaşlar arasında dili çok hızlı bir şekilde kazanırlar. Çocuğunuzla özellikle bu yaşlarda kuracağınız iletişim, onun bir çok kelimeyi kavramasına olanak sağlayacaktır. Çocuğunuzun bu kelimeleri söylemiyor olması bilmediği anlamına gelmez. Sizin onunla vakit geçirirken kullandığınız bir çok kelimeyi hafızasına depoladığını unutmayın. Kendini hazır hissettiğinde çocuğunuz öğrenmiş olduğu kelimeleri kullanmaya ve kendini yavaş yavaş ifade etmeye başlayacaktır.
2. Duyusal Yoksunluk: Çocuğunuz çevresel seslerin büyük kısmından uzak kalmaktadır. Bu seslerden uzak kalması, ani ve yüksek bir ses duyduğunda normalden fazla korkmasına yol açabilir. Bu korku, onun kendini güvensiz hissetmesine ve size daha bağımlı hale gelmesine sebep olabilir. Çocuğunuzun belirli çevresel seslere alışkın olması için öncelikle iyi bir dinleme becerisine sahip olması gerekmektedir. Bu şekilde çocuğunuz, kendisini bulunduğu çevreye ait hissedecektir. Bulunduğu ortamdaki taşıtların, insanların, hayvanların, bazı oyuncak ya da elektrikli ev eşyalarının sesleri vb., çocuğun bulunduğu çevreye alışmasını sağlar. Kendisini o çevrenin bir parçası olarak görür ve daha güvenli hisseder. Bu duygular da çocuğunuzun kişilik gelişiminde önemli role sahiptir.
3. Sosyal Tutumlar: Çocuğunuza nasıl davrandığınız, onun gelişiminde büyük etkiye sahiptir. Çocuğu ile ilgilenmek, onu korumak, ihtiyaçlarını karşılamak bir çok anne-baba için rahatlatıcıdır; ancak öyle durumlar vardır ki, çocuğunuzu olumsuz yönde etkiler. Bu durumlardan en önemlisi, çocuğunuzu bir hasta olarak görmemenizdir. Teşhis almasından önce ve teşhis aldıktan sonra, vaktinizin büyük bölümünü hastanede geçiriyor olabilirsiniz. Sürekli kontrol yapılması gerekebilir, testler alınabilir. Unutmamanız gereken en önemli şey, bu sürecin çocuğunuzun hasta olduğu anlamına gelmediğidir. Hastane süreci, sadece çocuğunuzun uygun eğitim alabilmesi için gerekli bir işlemdir. Çocuğunuz hasta değildir ve bu yüzden ona bir hastaymış gibi aşırı koruyucu ve ilgili yaklaşmamalısınız. Çocuğunuzu aşırı korur, kollar, yapabileceği işleri onun yerine yapar, her an yanında olursanız, çocuğunuzun bağımlı, sorumluluk alamayan bireyler olmasına sebep olabilirsiniz.
M- İşitme Kayıplı Çocuğun Sosyal Çevresiyle Olan İletişimi
Tüm çocuklar okul döneminden önce, yaşıtlarıyla sınırlı bir etkileşim içinde bulunurlar. Paylaşımları ağırlıklı olarak oyun şeklinde olmaktadır. Tam olarak iletişim kurmayı, okul yıllarında öğrenirler. Her çocuk belirli kurallara uymayı öğrenmelidir. Okul dönemine kadar sürdürdüğü, nispeten bağımsız davranış özgürlüklerini bir kenara bırakmayı ve sosyal kurallara, toplum gereksinimlerine uygun davranma becerilerini kazanmalıdır. Bu noktada iletişim becerileri önem kazanır. İşitme kayıplı çocuğun sosyal çevresine uyumu ve iletişimi ile ilgili yaşadıkları sorunlar ve nedenleri aşağıda açıklanmıştır:
• İşitme engelli çocuklar için iletişim kurmak başlı başına zor bir süreçtir. Bu sebeple sözel ifadeleri kullanamadıkları gibi çoğu zaman uygun yüz ifadesi ve mimikleri de kullanmada başarısız olurlar. Çabaları genelde başarısızlıkla sonuçlanır. Duygularını davranışsal olarak belirtseler bile, sebeplerini açıklayamazlar.
• İletişim kurma çabalarındaki bu güçlükler, işitme engelli çocuklarda huysuzluk, aksilik nöbetlerine yol açar. Her ne kadar bu tür huysuzluk nöbetleri tüm çocuklarda görülse de, sıklık ve derece açısından, işitme engelli çocuklarda daha yoğundur. Bu nöbetler, yere yatma, tepinme, tekmeleme, çığlık atma, ağlama ve ısırma gibi davranışlarla kendini gösterebilir.
• İşitme engelli çocuklar ailede, aile bireyleri arasında, özellikle kardeşleriyle ilişkilerinde yalnız kalabilirler. Anne ve baba koruyucu bir tutum geliştirirken, kardeşler uygun iletişimsel davranışları geliştir-meyebilirler. Anne ve babanın aşırı koruyucu tutumunun sonucunda, işitme engelli çocukta bağımlılık gelişerek, olumlu benlik kavramı engellenir. Bu durum ise işitme engelli çocuğun diğer insanlarla iletişim kurmasını daha da zorlaştırarak toplum tarafından reddedilen bir birey olarak yetişmesine neden olabilir ve çıkması zor bir kısırdöngü içinde kalabilir.
• İletişimsel becerilerinin gelişmesi için, çocukların her şeyden önce, yaşıtlarıyla sosyal bir etkileşim içine girmeleri gerekmektedir. Sosyal etkileşim çocukta olumlu benlik gelişimini sağlayarak, kendini kabullenme ve başkalarını kabullenme duygularını güçlendirmektedir. Sosyal etkileşim, temel sosyal ihtiyaçların doyurulması için gereklidir. Güçlü bir sosyal etkileşimde, olumlu benlik gelişiminin yanı sıra, bağımsız birey olma, paylaşma, işbirliği gibi toplumsal temel öğeler yerleşir.
• Normal işiten yaşıtları ile fiziksel yakınlık kurma, sosyal kaynaşma için yeterli değildir. İşitme engelli çocukların yaşıtlarına karşı, uygun bir şekilde iletişimi başlatmaya ve devam ettirmeye ihtiyaçları vardır. Ancak, sosyal iletişim ve etkileşim yeteneklerinden yoksun oldukları için konuşmayı başlatma ve devam ettirme, paylaşma ve birlikte oyun oynama gibi becerileri gelişememektedir.
• Dil kapasitesinin düşüklüğü iletişim kurma becerilerini zayışatır. İletişim kurmadaki güçlük ise, temel olarak, sosyal becerileri olumsuz etkiler. Bu olumsuzluklar, saldırganlık ve içine kapanıklık gibi davranışlarla ortaya çıkabilmektedir.
• Sosyal uyumun temel bileşenlerinden biri olan sosyal davranışların gelişimi de işitme kaybından olumsuz yönde etkilenir. Bu olumsuzluk klinik boyutta, davranış problemleri olarak adlandırılır. İşitme engelli bireylerde, normal işiten bireylere göre daha sık oranda davranış bozukluklarına rastlandığını belirtilmektedir.
• İşitme engelinin sosyal etkileri göz önüne alındığında, sosyal uyum düzeyinin daha düşük olmasının temel etkenlerinden birisinin de, bireyin sağlıklı iletişim kuramaması olduğu söylenebilir. İletişim eksikliği, işitme engelli bireylerin kendilerini zaman içinde toplumdan izole etmesine sebep olur. Bu izolasyon, bireyin yalnız, utangaç ve içine kapanık olmasına yol açar. Kendilerini sosyal olarak geliştire-mezler ve sosyal yeterlilik düzeyleri de buna bağlı olarak zayıf olur. İletişim becerisinin zayışığı sosyalleşememeyi beraberinde getirir. Bu da, zayıf ya da tam olarak gelişememiş sosyal becerilerin geri kalmasına yol açar.
• Kaygı düzeyinin, bireyin hissettiği olumsuz duygu durumlarıyla bağlantılı olduğu bilinmektedir. Bu durumda, işitme engelli bireylerin de, iletişim kuramamaktan ve sosyal alanda yetersiz olmalarından kaynaklanan negatif bir duygu durumu içinde oldukları söylenebilir. Bu negatif duygu durumu da, kaygı düzeyinin artmasına yol açar.
• İşitme engelli bireylerin iletişim kuramamaları sonucunda, toplumdan yavaş yavaş koptukları ve içlerine kapandıkları daha önce belirtilmişti. İçine kapanıklık, içselleştirme davranışının tanımlaması içine girmektedir. Duygu ve düşüncelerini çevreyle paylaşmama, sosyal çevreden uzak kalma, kendini sosyal aktivitelerden geri çekme, içine kapanık bir bireyin temel özelliklerini temsil eder. Sosyal çevresiyle iletişim kurması desteklenmeyen işitme engelli bir çocuğun da, zamanla içine kapanması kaçınılmazdır. Kendini sosyal ortamlardan geri çekecek, iletişim kuramayacak, kendisi istemediği sürece, neler hissettiğini öğrenebilmek mümkün olmayacaktır.
• Davranış bozukluğu olarak adlandırılan içine kapanma, aşırı kaygı gibi davranışlar, çocuğun, diğer çocuklar tarafından tamamen reddedilmesine yol açmaktadır. İletişim kurabilmede zorluk çeken çocuk, çevresi tarafından da uzaklaştırılınca, iyice kendine dönmekte, grup ortamına katıldığı durumlarda ise saldırgan ve öfkeli olmaktadır.
7- ÖZÜRLÜ BİREY VE SPOR EĞİTİMİ
A- Çocukluk Dönemi Ve Spor
Bugün sporun bir eğitim aracı olarak çocuğun her yönden gelişmesinde büyük rol oynadığı bilinmektedir. Sportif oyunlara bir ekip üyesi olarak katılma; çocukta yardımlaşma, beraber çalışma, diğer ekip elemanlarına ve oyun düzenine saygılı olma gibi duyguları geliştirir.
Görme ve işitme engellilerin fiziksel ve sportif aktivitelere ilişkin özel eğitim almadan, özel cihazlar kullanmadan ve bazı etkinliklerde düzenlemeler yapılmadan sportif organizasyonlara katılması olanaksızdır.
B- Sportif Aktivitelerin Motor Gelişim İçin Önemi
1- Denge
Denge, statik veya dinamik, hareket sırasında vücudun istenen pozisyonunu sağlayabilme yeteneğidir. Denge bütün hareketlerin temelidir.
Görme, dokunma, motor ve işitmenin dengenin korunmasında önemi büyüktür. Yapılan araştırmalarda, altı yaşındaki çocukların gözleri kapalı iken tek ayak üzerinde dengelerini sağlayamadıklarını, fakat yedi yaşında iken gözleri kapalı dengelerini sağlayabildiklerini göstermiştir. Sonuç olarak, denge yaş ile birlikte gelişmektedir.
Denge, yapılan spor branşına özeldir. Denge yeteneklerinin gelişiminde sportif etkinliklerin önemli rolü vardır. Yaş grubuna veya çocuğun motor becerilerine uygun farklı etkinlikler kullanılmalı ve tekrarlar yapılmalıdır.
2- Koordinasyon
Koordinasyon, karmaşık hareketlerin üretilmesinde kasların mükemmel ve uyumlu işlevleridir. Koordineli davranış, kişinin özel hareketleri hızlı ve akıcı bir şekilde yapmasını içerir. Bazı becerileri gerçekleştirmek el-göz veya el-ayak koordinasyonunu gerektirir. Bazı becerilerin gerçekleştirilmesi için ise, tüm vücut koordinasyonuna ihtiyaç vardır.
Vücut denge sisteminden iç kulak ve beyincik sorumludur. İşitme engellilerde işitme kaybının % 90’nı iç kulakta meydana gelen sorunlardan kaynaklandığı için işitme engelli sporcularda denge problemi ve buna bağlı olarak koordinasyon eksikliği görülmektedir.
Bu problemi işitme engellilerle çalışan antrenör ve beden eğitimi öğretmenleri oyun ve antrenman yöntemlerini kullanarak azaltabilir ve sporcunun uğraş verdiği branşta daha başarılı olmasını sağlayabilir.
C- İşitme Engellilerde Spora Başlama Yaşı
İşitme Engelliler Spor Federasyonu’nda, en küçük yaş kategorisindeki spor müsabakaları yıldızlarda gerçekleşmektedir. Bu kategoride 10-11 yaşındaki sporcular müsabakalarda mücadele etmektedir.
Ayrıca, işitme engelli ilköğretim okullarında, Milli Eğitim Bakanlığının organize etmiş olduğu, okullar arası müsabakalar düzenlenerek daha alt yaş gruplarındaki işitme engelli çocukların sporla tanışmaları ve diğer illerdeki arkadaşları ile tanışıp daha sosyal bir çevre kazanmaları sağlanmaktadır.
Aile Eğitim Rehberi
1. Hazırlık grubu 8-12 yaş (1-4 yıl)
2. Çocuklar grubu 13-14 yaş (2 yıl)
3. Yıldızlar grubu 15-16 yaş (2 yıl)
4. Gençler grubu 17-18 yaş (2 yıl)
5. Ümitler grubu 19-20 yaş (2 yıl)
6. Büyükler grubu 21 yaş ve üzeri (spor kariyerinin sonuna kadar)
D- İşitme Engelliler Spor Federasyonu
İşitme Engelliler Spor Federasyonu, Türkiye Engelliler Spor Federasyonlarına (TESF) bağlıdır. 2000 yılında kurulan İşitme Engelliler Spor Federasyonu, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü çatısı altında çalışmalarını sürdürmektedir.
Federasyona bağlı 67 spor kulübü bulunmaktadır. Türkiye genelinde 405 bayan, 3482 erkek, toplam 3887 sporcu ile faaliyetler sürdürülmektedir. Her yaştaki sporculara hizmet vermek amacıyla müsabakalar Büyükler, Gençler, Ümitler, Yıldızlar fiampiyonaları ile kategorilere ayrılmıştır.
Faaliyet gösterilen spor branşları; Futbol, Basketbol, Voleybol, Hentbol, Masa Tenisi, Satranç, Güreş, Kayak, Yüzme, Atletizm, Bowling, Badminton, Halk Oyunları ve Tenis’dir.
Diğer Özürlü Spor Federasyonlarında ayrı kural ve ekipmanlar olmasına karşın, İşitme Engelliler Spor Federasyonu’ndaki spor branşlarında normal sporcular ile aynı kurallar ve saha ölçüleri geçerlidir. Federasyonun tek farkı, kulüplerin uluslararası şampiyonasının olmamasıdır. Sadece Milli Takımlar düzeyinde Uluslararası fiampiyonalar yapılmaktadır.
İşitme Engelliler Spor Federasyonu, Avrupa İşitme Engelliler Spor Organizasyonu (EDSO), Dünya Spor Sağırlar Birliği (CISS) ve İşitme Engelliler Olimpiyat Komitesi (DEAŞYMPICS)’nin bir üyesidir. İşitme Engelliler Olimpiyat Oyunları 4 yılda bir düzenlenmektedir.
8- İŞİTME ENGELLİLERDE BÜYÜME, GELİŞME VE SPORTİF AKTİVİTELERDE YAŞANAN SORUNLAR
A- Büyüme ve Gelişmeye Sosyo-Ekonomik Düzeyin Etkisi:
Büyüme ve gelişmede çocuğun içinde yaşadığı ortamın sağlıklılığı, yaşadığı ev, ailesinin ekonomik durumu, ailenin kültürel ve eğitsel düzeyi de önem taşımaktadır.
İşitme engelli ailelerin gelir düzeyinin ve eğitim seviyesinin düşük olması, evliliklerini yaparken kendileri gibi işitme engelli seçim yapmaları, çocuklarının gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.
B- Büyüme ve Gelişmeye Psikolojik Durumun Etkisi:
İnsan fizyolojik, sosyolojik ve psikolojik bir sacayağı içinde büyüme ve gelişmesini sürdürür. Güç psikolojik koşullar altında büyüyen ve gelişen çocuklarda bu konularda bazı gerilikler saptanmıştır. Özellikle, yetimhanede yetişen çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, psikolojik durumun büyüme ve gelişme üzerindeki etkisini göstermiştir.
Sessiz bir dünya’ya adım atan, acıktığında anne ve babasına sesini duyuramayan, dertlerini ve sorunlarını rahatça ailesiyle paylaşama-yan, mahallesindeki aynı yaş grubundaki arkadaşları ile oyun oynaya-mayan bir çocuğun psikolojisi tartışmasız bozulur.
9- YASAL DÜZENLEMELER
Kaynak